Zapatistalardan yeni yıl mesajı: Biz yaşamı seçtik

Unutulmaya Karşı Savaş’ın 22inci yıldönümünde, Güney Meksika’dan dünya üzerindeki tüm yoldaşlara EZLN’nin mesajı var.

Bu bildiri aslen Enlace Zapatista sayfasında yayınlanmıştır. İngilizcesinden Türkçeye çevrilmiştir.

1 Ocak 2016,

İyi akşamlar, iyi günler yoldaşlar, bugün burada, unutulmaya karşı savaşın başlamasının 22inci yıldönümünü kutluyoruz.

500 yıldan daha uzun zamandır, farklı uluslardan, dillerden, renklerden ve inançlardan güçlülerin bizi yok etmek için bize karşı sürdürdüğü savaşa göğüs geriyoruz.

İster bedenlerimizi katlederek, ister fikirlerimizi katlederek bizi öldürmek istediler.

Ama biz direniyoruz.

Özgün halklar, Yeryüzü Ana’nın koruyucuları olarak direniyoruz.

Yalnızca burada, yeryüzünün rengi olan rengimizle değil.

Geçmişte acı çekmiş ve burada hala acı çekmekte olan, yeryüzünün her köşesinde, yukarıdan dayatılan ölüme karşı direnmiş olan ve direnen onurlu ve isyankar insanlar vardı ve halen var.

22 yıl önce, 1 Ocak 1994’te, on yıl boyunca onurlu bir sessizlik içerisinde hazırladığımız “YETER!”i ilan ettik.

Acımızı sustururken, acımızın çığlığını hazırlıyorduk.

O sıralarda sözümüz, ateşten geldi.

Uyuyanları uyandırabilmek için.

Düşmüş olanları ayağa kaldırmak için.

Uyum sağlamış ve teslim olmuş olanları öfkelendirmek için.

Tarihe karşı isyan etmek için.

Susturmuş olduklarını anlatmasına tarihi zorlamak için.

Yukarıdan tarihin ardında sakladığı sömürülerin, cinayetlerin, mahrum etmelerin, saygısızlıkların ve unutmaların tarihini ortaya çıkarmak için.

Bu müzelerin, heykellerin, ders kitaplarının tarihi – yalanın anıtları.

Halkımızın ölümüyle, kanımızla, yenilgiye teslim olmuş bir dünyanın uyuşukluğunu silkeledik.

Yalnızca sözler değildi. Bu 22 yıl boyunca düşen yoldaşlarımızın kanı, ondan önceki yıllarda, beş yıllarda, on yıllarda ve yüzyıllarda düşenlerin kanına eklendi.

O sıralarda bir seçim yapmamız gerekiyordu ve biz yaşamı seçtik.

İşte bu yüzden, o zaman ve şimdi, yaşamak için ölüyoruz.

O sıralarda sözümüz, şimdi gibi o zaman da bize hürmet etmedikleri şehirlerin duvarlarını ve sokaklarnı boyayan kanımız kadar basitti.

Ve öyle olmayı sürdürüyor:

Mücadelemizin sancağı, 11 talebimizdi: toprak, iş, aş, sağlık, eğitim, onurlu barınma, bağımsızlık, demokrasi, özgürlük, adalet ve barış.

Bizim başkaldırmamıza yol açan bu taleplerdi çünkü bu talepler, bu ülkedeki ve tüm dünyadaki özgün halklar ve çoğunluk olarak bizim ihtiyacımız olan şeylerdi.

Bu şekilde kötü sistemin neden olduğu sömürüye, ötekileştirmeye, aşağılamaya, hürmet etmemeye, unutuluşa terk etmeye, ve yaşadığımız tüm adaletsizliklere karşı mücadelemizi başlattık.

Çünkü zengin ve güçlü olana yalnızca köle olarak yarıyoruz ki böylece daha zengin olabilsinler ve biz de giderek daha yoksul olalım.

Bu tahakküm ve yağma altında bu kadar uzun zaman yaşadıktan sonra dedik ki:

YETER! ARTIK SABRIMIZ KALMADI!

Ve haklı bir dava için öldürmek veya ölmek için silaha sarılmaktan başka bir seçeneğimiz olmadığını gördük.

Ama yalnız değildik.

Şimdi de yalnız değiliz.

Meksika’da ve Dünyada onur sokaklara döküldü ve söz için bir alan istedi.

Bunu anladık.

O andan itibaren, mücadelemizin biçimini değiştirdik. Biz, dinleyen bir kulak ve açık bir sözdük ve şimdi de öyleyiz çünkü en başından beri biliyorduk ki halkın haklı mücadelesi yaşam içindir, ölüm için değil.

Ama silahlarımız yanımızda duruyor, onları ortadan kaldırmadık ve sonuna kadar yanımızda olacak.

Çünkü kulağımızın açık bir kalp olduğu yerde Yönetici’nin bize karşı aldatıcı sözünü, hırs dolu ve yalan söyleyen kalbini kullandığını görüyoruz.

Yukarıdan savaşın sürdüğünü gördük.

Bizi topyekun imha edene kadar bize karşı savaş etmek onların planı ve amacıydı, ve hala öyle. Bu nedenle bizim haklı taleplerimizi karşılamak yerine hazırlık yaptılar ve yapıyorlar, modern silahlarıyla savaştılar ve savaşıyorlar, paramiliterler oluşturup mali destek sunuyor, bazı insanların cahilliğinden ve yoksulluğundan istifade ederek kırıntılar sunuyor ve paylaştırıyorlar.

Bu yukarıdaki yöneticiler aptal. Dinlemeye gönüllü olanların, aynı zamanda ruhunu satmaya, teslim olmaya ve vazgeçmeye gönüllü olduklarını düşünüyorlar.

Yanılıyorlardı.

Şimdi de yanılıyorlar.

Çünkü biz Zapatistalar, her şeyin kendiliğinden hallolacağını uman dilenciler ve işe yaramazlar olmadığımızı çok iyi biliyoruz.

Gerçek özgürlük ve herkes için adalet adına savaşmaya onuru, kararlılığı ve bilinci olan insanlarız. Kişinin rengi, ırkı, cinsiyeti, inancı, takvimi ya da coğrafyasından bağımsız olarak.

O yüzden mücadelemiz yerel, bölgesel ve hatta ulusal değil, evrensel.

Çünkü adaletsizlikler, suçlar, el koymalar, saygısızlıklar ve sömürüler evrensel.

Ama isyan, öfke, onur ve daha iyi olma arzusu da evrensel.

O yüzden, özerkliğimizle yaşamımızı kendimizin inşa etmemiz gerektiğini anladık.

Büyük tehditlerin, askeri ve paramiliter tacizlerin, ve kötü yönetimin sürekli provokasyonları arasında, kendi eğitim sistemimizi, kendi sağlık sistemimizi, kendi iletişimimizi, toprak anaya sahip çıkma ve onu işlemeye dair kendi yöntemimizi, bir halk olarak kendi politikamızı ve topluluklar olarak bir başka kültürle nasıl yaşamak istediğimize dair kendi ideolojimizle, kendi yönetim sistemimizi (yani, özerkliğimizi) oluşturmaya başladık.

Başkaları yukarıdakilerin, aşağıdakilerin sorunlarını çözeceğini umarken biz Zapatistalar, ekildiği gibi özgürlüğümüzü, serpildiği yerde, yani aşağıdan inşa etmeye başladık.

Ama kötü yönetim, tıpkı aldatıcı politikalarını değiştirdiği gibi yoğunluğunu da değiştirdiği bir savaşla, kötü fikirleri, yalanları, bunları yaymak için medyayı kullanarak, Zapatistaların yaşadığı yerlerde yerli toplulukları bölmek ve insanların vicdanlarını satın almak için kırıntılar dağıtarak ve böylece kendi kontrgerilla planını uygulamaya koyarak mücadelemizi ve direnişimizi yok etmeye ve sona erdirmeye çalışıyor.

Ama yukarıdan gelen savaş, yoldaşlar ve kardeşler, daima aynıdır: yalnızca yıkım ve ölüm getirir.

Koltukta kimin oturduğuna bağlı olarak fikirler ve bayraklar değişebilir ama yukarının savaşı daima yıkar, daima öldürür, asla terör ve umutsuzluktan başka bir şey ekmez.

Bu savaşın tam ortasında, istediğimiz şeye doğru yürümek zorundaydık.

Anlamadıklarını bile anlamayanların anlayışlarını oturup beklemeyemezdik.

Suçlu olanın kendisini ve tarihini reddetmesini ve tövbe edip kendisini iyi bir insana dönüştürmesini oturup bekleyemezdik.

Verildikten birkaç dakika sonra unutulan uzun ve faydasız bir vaatler listesini oturup bekleyemezdik.

Farklı ama aynı acı ve öfke içinde olan ötekinin, bize bakmasını ve bize bakarken bizi görmesini oturup bekleyemezdik.

Bunu nasıl yapacağımızı bilmiyorduk.

Direnmek ve eşzamanlı olarak yeni ve daha iyi birşeyi inşa etmek için ne yapmamız gerektiğini anlatan bir kitap, kılavuz ya da doktrin yoktu.

Belki mükemmel değil, belki farklı, ama daima bizim olan, halkımızın, kadınlar, erkekler, çocuklar ve büyüklerimiz, kolektif yürekleriyle kara bayrağı kızıl bir yıldız ve beş noktayla ve onlara yalnızca bir isim değil, aynı zamanda bir bağlılık ve alınyazısı veren harflerle kapladı: EZLN [Ejército Zapatista de Liberación Nacional, Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu].

Ve böylece atalarımızın tarihinde, kolektif yüreğimizde aradık ve tökezleyerek, eksikler ve hatalarla olduğumuz şeyi, ve yalnızca yaşamı ve direnişi sürdürmemizi sağlayan şeyi değil, aynı zamanda bizi ayaklarımızın üzerinde onurlu ve isyankar kılanı da inşa ediyoruz.

Bu 22 yıllık Direniş ve İsyan mücadelesi boyunca başka bir yaşam biçimi, olduğumuz gibi kolektif insanlar olarak kendimizi yöneterek, itaat ederek öncülük etmeye dair yedi ilkeye uygun olarak, özgün insanlar olarak yeni bir sistem ve başka bir yaşam biçimi inşa etmeyi sürdürüyoruz.

İnsanların emir verdiği ve yönetimin itaat ettiği bir sistem.

Ve basit yüreklerimizle bunun en sağlıklı yol olduğunu görüyoruz çünkü bu yol, insanların kendisinden doğdu ve gelişiyor. Atalarımızın örneğini izleyerek, fikirlerini veren, tartışan, düşünen, analiz eden, öneriler sunan ve kendileri için en iyisinin ne olduğuna karar veren halkın kendisidir.

Daha sonra ayrıntılı olarak açıklayacağımız gibi, partici topluluklarda ihmal ve sefaletin hüküm sürdüğünü görüyoruz, tembellik ve suçla yönetiliyorlar ve topluluk yaşamı çökmüş, artık tamamen parçalara ayrılmış durumda.

Ruhlarını kötü yönetime satmak yalnızca temel sorunlarını çözememekle kalmadı, aynı zamanda uğraşacak daha fazla dehşet sundu. Daha önce açlık ve yoksulluğun olduğu yerde şimdi açlık, yoksulluk ve çaresizlik var. Partici topluluklar, çalışmayan, yalnızca hükümetin bir sonraki yardım programını, yani bir sonraki seçim mevsimini bekleyen dilenciler sürüsü haline geldi.

Bu elbette herhangi bir federal, eyalet veya belediye hükümet raporunda yer almıyor ama gerçek bu ve partici topluluklarda görülebilir: artık toprağı işlemeyi bilmeyen köylü çiftçiler, teneke çatılarıyla betondan blok evler boş çünkü insan ne beton ne de teneke yiyebilir, yalnızca hükümetin kırıntılarını almak üzere bir araya gelen topluluklar.

Belki topluluklarımızda beton evler veya dijital televizyonlar veya yepyeni kamyonlar yok ama halkımız, toprağı nasıl işleyeceğini biliyor. Tabaklarındaki yiyecek, üzerlerindeki giysiler, aldıkları ilaçlar, öğrendikleri bilgiler, yaşadıkları yaşam KENDİLERİNİN, emeklerinin ve bilgilerinin ürünü. Onlara, bir başkası tarafından verilen bir sadaka değil.

Bunu utanmadan söyleyebiliriz: Zapatista toplulukları, 22 yıl önce olduklarından daha iyi durumdalar; her renk ve çizgiden siyasi partilere ruhunu satmışlara göre yaşam kaliteleri daha iyi.

Önceleri, birinin Zapatista olup olmadığını anlamak için kırmızı bir mendili veya yüz maskesi olup olmadığına bakılırdı.

Artık toprağı işleyip işlemediğine, kendi kültürüne sahip çıkıp çıkmadığına, bilim ve teknoloji öğrenip öğrenmediğine, bizim olduğumuz gibi kadınlara saygı gösterip göstermediğine, bakışının dosdoğru ve belirgin olup olmadığına, kolektifin yönettiyor olduğunu bilip bilmediğine, özerk Zapatista yönetiminin görevini bir iş değil de bir hizmet olarak görüp görmediğine, ona birşey sorduğunuzda bilmiyorsa “bilmiyorum … henüz” diye yanıt verip vermediğine, biri onunla dalga geçip Zapatistaların artık var olmadığını veya sayılarının çok az olduğunu söylediğinde “merak etme, daha çok olacağız, bu biraz zaman alabilir ama daha çok olacağız” diye yanıt verip vermediğine, bakışının takvimde ve coğrafyalarda uzaklara ulaşıp ulaşmadığına, yarının bugünden ekildiğini bilip bilmediğine bakmak yeterli.

Elbette daha yapılacak çok şey olduğunu, kendimizi daha iyi örgütlememiz gerektiğini ve kendimizi daha çok örgütlememiz gerektiğini kabul ediyoruz.

Bu yüzden kendimizi yönetme işini daha etkili ve daha yoğun yerine getirmek üzere kendimizi hazırlamak için daha da fazla çaba göstermemiz gerekiyor çünkü kötünün kötüsü, kapitalist sistem bize tekrar karşılık verecek.

Karşısına nasıl çıkılacağını bilmemiz gerekiyor. İsyan ve direniş mücadelemizde 32 yıllık deneyimimiz var.

Ve olduğumuz şey haline geldik.

Biz Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusuyuz.

Kendimize isim vermememize rağmen biz buyuz.

Bizi sessizlik ve iftirayla unutmalarına rağmen biz buyuz.

Bizi görmemelerine rağmen biz buyuz.

Adımlarımız, yolumuz, menşeimiz ve kaderimizle biz buyuz.

Daha önce ne olduğuna ve şimdiye bakıyoruz.

Nasıl mümkün olabiliyorsa öncekinden daha kanlı bir gece, dünyanın üstünde yayılıyor.

Yönetici yalnızca sömürmeyi, bastırmayı, saygısızlık etmeyi, el koymayı sürdürmeye kalkışmakla kalmıyor, kar, para ve ücret elde edebilecekse bütün dünyayı yok etmeye de kararlı.

En kötünün hepimiz için geldiği açık.

Birkaç ülkenin zengin multimilyonerleri, tüm dünyanın doğal zenginliklerini, su, toprak, ormanlar, dağlar, nehirler, hava gibi bize yaşam veren her şeyi, ve toprağın altındaki altın, petrol, uranyum, kehribar, kükürt, kömür ve diğer madenleri yağmalama hedeflerini sürdürüyorlar.

Toprağı yaşamın kaynağı olarak değil, her şeyi bir metaya dönüştürebilecekleri ve metayı da paraya dönüştürebilecekleri bir iş olarak görüyor ve böyle yaparak bizi tamamen yok edecekler.

Kötü olan ve kötü olanı yerine getirenin bir adı, tarihi, kaynağı, takvimi ve coğrafyası var: kapitalist sistem.

Nasıl gösterdiklerinin, hangi adı verdiklerinin, hangi dinin kılıfına soktuklarının, hangi bayrağı dalgalandırdıklarının bir önemi yok; bu kapitalist sistemdir.

Bu, insanlığın ve ikamet ettiğimiz dünyanın sömürüsüdür.

Farklı olan ve kendisini satmayan, vazgeçmeyen, teslim olmayan her şeye saygısızlık ve hor görmedir.

Zulüm eden, hapseden, katleden sistemdir.

Çalar.

Bu sistemin tepesinde, ortaya çıkan, üreyen, büyüyen ve ölen figürler var: kurtarıcılar, liderler, şefler, adaylar, hükümetler, çözümlerini sunan partiler.

Sorunları çözmek için, bir başka meta olan reçeteler sunarlar.

Belki dışarıda bir yerlerde, sorunların yaratıldığı yerden, yani yukarıdan çözümlerin de geleceğine hala inananlar vardır.

Belki de hala yerel, bölgesel, ulusal ve küresel kurtarıcılara inanan birileri var.

Belki de hala bizim yapmamız gereken şeyi birisinin yapacağını umanlar var.

Öylesi çok güzel olurdu, evet.

Her şey öylesine kolay, rahat olurdu, çok fazla çaba gerektirmezdi. Yalnızca el kaldırmak, oy pusulasını işaretlemek, form doldurmak, alkışlamak, slogan atmak, siyasi bir partiye üye olmak, ve birisini atmak ve bir diğerini getirmek üzere oy kullanmaktan ibaret olurdu.

Belki de, diyoruz biz Zapatistalar, belki de, düşünüyoruz, biz olduğumuz şeyiz.

Her şey böyle olsaydı hoş olurdu, ama değil.

Zapatistalar olarak öğrendiğimiz şey, öğretmenimiz olarak yolumuzdan başka hiç kimse ve hiçbir şey olmaksızın, hiç kimse, kesinlikle hiç kimse gelip bizi kurtarmayacak, bize yardım etmeyecek, sorunlarımızı çözmeyecek, acımızı gidermeyecek veya ihtiyacımız olan ve hak ettiğimiz adaleti bize sunmayacak.

Her birimizin kendi takvimi ve coğrafyasında, kolektif adlarıyla, kendi düşünüş ve eyleyişleriyle, kendi meşeileri ve kaderleriyle yalnızca bizim yaptıklarımız var.

Zapatistalar olarak ayrıca, bunun ancak örgütlenmeyle mümkün olduğunu öğrendik.

Eğer insan kızıyorsa bunun iyi olduğunu öğrendik.

Ama eğer daha fazla insan, çok insan kızıyorsa, dünyanın bir köşesinde bir ışık tutuşur ve bir anlığına yeryüzünün yüzeyinin tamamında bu ışığın parıltısı görülebilir.

Ama aynı zamanda bu kızanlar kendilerini örgütlerse… Ah! İşte o zaman yalnızca yeryüzünün yüzeyini aydınlatan anlık bir ışıltıdan çok başka bir şeye sahip oluruz.

O zaman, sessizce başlayan ve giderek büyüyen bir mırıltı, tıpkı bir söylenti gibi bir titremeye sahip oluruz.

Sanki bu dünya başka birini, daha iyi, daha adil, daha demokratik, daha özgür, daha insan… veya insani bir dünyayı doğurmak üzereymiş gibi olur.

O yüzden bugün sözlerimize, bir süre öncesinden gelen ama halihazırda zorunlu, acil ve hayati olan sözlerle başlıyoruz: kendimizi örgütlemeli, bu yaşamı değiştirmek, başka bir yaşama biçimi, kendimizi halklar olarak yönetmenin başka bir yolunu yaratmak için mücadele etmek üzere kendimizi hazırlamayız.

Çünkü eğer örgütlenmezsek, köleleştirileceğiz.

Kapitalizmin güvenilecek hiçbir şeyi yoktur. Kesinlikle hiçbir şeyi. Bu sistemle yüzyıllarca yaşadık ve bu sistemin dört tekeri altında ıstırap çektik: sömürü, baskı, el koyma ve hor görme. Şimdi, sahip olduğumuz tek şey birbirimize ve kendimize olan güvenimiz. Ve yeni bir toplumu, yeni bir yönetim sistemini, istediğimiz adil ve onurlu yaşamı nasıl yaratacağımızı biliyoruz.

Yalnızca yerli insanların, köylü çiftçilerin, işçilerin, öğretmenlerin, ev kadınlarının, entelektüellerin, veya genelde işçilerin değil, nihayetinde ister başlarında bir patron olsun olmasın günlük yaşamda hayatta kalmaya çalışan pek çok işçi var, çünkü hepimiz kapitalizmin pençesinde kıstırılmışız, hiçbirimiz, tümümüzü yok edecek kapitalist çok başlı yılanın fırtınasına karşı güvende değiliz.

Bir başka deyişle, kapitalizmin içerisinde kurtuluş diye bir şey yoktur.

Hiç kimse bize öncülük etmeyecek; her durumu nasıl çözeceğimizi beraber düşünerek kendimize öncülük etmeliyiz.

Çünkü eğer bize yol gösterecek birilerinin olduğunu düşünürsek…, aslında kapitalist sistemin son birkaç yüzyılı boyunca nasıl yol gösterdiklerini gördük; bu bizim, yoksulların hiç işine yaramadı. Onların işine yaradı, elbette, çünkü sırf oturarak yaşamlarını idame ettirecek parayı kazandılar.

Herkese “bana oy verin” dediler, “sömürüyü bitirmek için uğraşacağım” ve terlemeden para kazanacakları koltuklarına gelir gelmez söylemiş oldukları her şeyi otomatik olarak unuttular ve daha fazla sömürü yaratmaya, ülkenin zenginliklerinden kalan ufak şeyi de satmaya başladılar. Bu satılmışlar işe yaramaz ikiyüzlülerdir, hiçbir işe yaramayan parazitler.

Bu nedenle, yoldaşlar, mücadele bitmedi, daha yeni başladık. Daha henüz yalnızca 32 yıl mücadele ettik, bunun 22 yılı aleniydi.

Bu nedenle, kayığımızı, evimizi, yani özerkliğimizi kurabilmek için kendimizi daha iyi birleştirmeli, daha iyi örgütlemeliyiz. Ufukta beliren büyük fırtınadan kendimizi kurtaracak olan budur. Farklı iş alanlarımızı ve kolektif görevlerimizi güçlendirmeliyiz.

Büyük tehdit olan kapitalist sisteme karşı mücadele edip kendimizi savunmak için birleşmekten ve kendimizi örgütlemekten başka olası yol yok. Çünkü tüm insanlığı tehdit eden cani kapitalizm kimseyi saymıyor; ırk, parti veya din gözetmeksizin hepimizi kenara süpürecek. Bu pek çok yıl boyunca kötü yönetim, tehditler, zulüm, hapsetme, işkence, kaybettirmeler ve tüm dünyada kırsalda ve şehirde insanlarımızın öldürülmesiyle ispatlandı.

Bu nedenle, yoldaşlar, çocuklar, gençler, diyoruz ki: siz yeni nesiller, halkımızın, mücadelemizin ve tarihimizin geleceğisiniz. Bir görevinizin ve bir zorunluluğunuzun olduğunu anlamalısınız: bu da, ilk yoldaşlarımızın, büyüklerimizin, anne ve babalarımızın, büyükanne ve büyükbabalarımızın, bu mücadeleyi başlatmış olan herkesin izinden gitmektir.

Onlar bir yol açtı, şimdi bu yolu izlemek ve sürdürmek bizim işimiz. Bunu ancak nesilden nesile kendimizi örgütleyerek, bu görevi anlayıp yerine getirmek üzere kendimizi örgütleyerek ve mücadelemizi sonuna kadar götürerek başarabiliriz.

Siz genç insanlar, topluluklarımızın önemli bir parçasısınız; bu nedenle, örgütümüzün ve özerkliğimizin tüm alanlarında her seviyeden işe katılmalısınız. İlk yoldaşlarımızın şimdi bize öğrettiği gibi her nesil bize, kaderimiz olan demokrasi, özgürlük ve adalet yolunda rehberlik etmeye devam etsin.

Yoldaşlar, hepinizin bir gün istediğimiz şeyi gerçekleştireceğinden eminiz: herkes için her şey, kendimiz için hiçbir şey – yani, özgürlüğümüz. Bugün mücadelemiz yavaş yavaş ilerliyor. Mücadelemizin silahları, hiçbir dağın ya da sınırın durduramayacağı direnişimiz, isyanımız, dürüst sözümüzdür. Mücadelemiz, tüm dünyadan kardeşlerimizin kulaklarına ve yüreklerine ulaşacak.

Her gün daha fazla insan, ülkemizde ve dünyada yaşadığımız ağır adaletsizlik durumuna karşı mücadelemizin nedeninin kapitalist sistem olduğunu anlıyor.

Aynı zamanda biliyoruz ki mücadelemizin seyri boyunca kötü yönetimin üç kademesinden de tehditler, baskı, zulüm, el koyma, tezatlar ve alaylar oldu ve olacak. Ama şundan emin olmalıyız ki kötü yönetim bizden nefret ediyor çünkü iyi bir yoldayız; eğer bizi alkışlıyorsa o zaman mücadelemizden sapmışız demektir.

500 yıllık mücadelenin ve direnişin mirasçıları olduğumuzu unutmamalıyız. Atalarımızın kanı damarlarımızda akıyor, bize mücadele ve isyan örneğini, içinde doğduğumuz, içinde yaşadığımız ve sonra geri döneceğimizi Yeryüzü Ana’mızın koruyucusu rolünü aktaran onlardır.


Yoldaş Zapatistalar,

Altıncı’nın compañeros, compañeras, ve compañeroa‘ları

Kardeşler:

Bunlar, yeni başlayan bu yıldaki ilk sözlerimizdir.

Daha başka sözler, daha başka fikirler de gelecek.

Yine sizlere, bakışımızı, kolektif yüreğimizi yavaş yavaş göstereceğiz.

Şimdilik size, şunu söyleyerek bitireceğiz: düşen yoldaşlarımızın kanını onurlandırmak ve saymak için hatırlamamız, özlememiz, ağlamamız ya da dua etmemiz yetmez, istediğimiz değişimi pratikte yaratmak için bize bıraktıkları işi sürdürmeliyiz.

Bu nedenle, yoldaşlar, bu önemli gün, çalışarak ve çabalarımızla 22 yıldan uzun bir süredir inşa edebildiğimiz az şeyi ve kazandıklarımızı, yani özgürlüğümüzü, kapitalist sistemin yok etmesine izin vermeksizin, mücadelemize ve ne pahasına ve ne olursa olsun ileri gitmeye bağlılığımızı yeniden onaylama zamanıdır.

Şimdi geri çekilme, cesaretini yitirme veya yorulma zamanı değil; mücadelemizde daha da kararlı olmalı, ilk yoldaşlarımızın bize bıraktığı sözü ve örneği sürdürmeliyiz: asla razı olma, asla ruhunu satma, ve asla pes etme.